Datça

Datça
İzmir’den çıktık yola sabah 8 gibi, Sakar geçidinde ufak bir kahvaltı dahil 4,5 saatte vardık. Datça’da değil Hayıtbükünde Serenity pansiyonda konaklıyoruz (Datça’ya varmadan Knidos yol ayrımından sağa, oradan Mesudiye köyü sapağından sola, sonra levhalar sizi yönlendiriyor zaten, anayoldan 25 dakika yol gidiliyor, dar, bol virajlı, bol manzaralı yollar, sürate uygun degil). Hayıtbükü etraftaki büklerden biri. Pansiyon (http://www.serenitypansiyon.com/) denize taş atma mesafesinde. Odalar fena değil, biraz eski yıllardan kalmış gibi ama kliması, yatağı banyosu düzgün, kahvaltısı güzel (kaldığımız 3 gece 4 gün boyunca hiç oda temizliği olmaması dışında rahatsız edici bir durum yoktu). Direk kendimizi sahile atıyoruz, deniz çok güzel, tertemiz, etraftaki ağaçların yeşili de vurduğu için güzel bir rengi var, bol bol yüzdük. Akşam buraya geldik ama Datça’yı görmedik diyerek Datça’ya gittik (araba ile yarım saat var) önce Eski Datça’ya uğradık, ufak şirin bir köy, taş evler, taş sokaklar, birkaç ufak dükkan, gelmişken görmek gerekiyor. Buradan Datça’ya devam ettik, önce beyaz amca adlı restaurantta yemek yedik, değişik yemek olarak sarma yaprağında sardalya, acı şalgamlı bulgur, badem soslu ahtapot (bunun porsiyonu biraz ufak ama tadı güzel) yedik, hesap çok ucuz da değil çok pahalı da değil, deniz manzaralı güzel bir yemek için makul. Daha sonra Datça’yı dolaştık, biraz turistik olmuş, küçük marmaris gibi, her gelen turist bunu mu istiyor, turist gelen yere ancak bunu mu yapabiliyoruz bilemiyorum ama daha iyisinin yapılabileceği kesin.  İkinci gün kalkınca kahvaltı öncesi bi denize girdik, insan güne daha enerjik ve pozitif başlıyor, kahvaltı sonrası büklere gidelim dedik, kaldığımız hayıtbükünden çıktık, ovabüküne vardık, burada deniz biraz daha dalgalı, burada kalmadık, deniz kenarı ve deniz manzaralı, bol virajlı bir yoldan palamütbüküne gittik. Önce  datçam bal ve köy ürünlüri (www.datcam.com.tr) mağazasından alışveriş yaptık, yapmadan önce dükkanda ne varsa tattık, bal, badem, zeytin, badem ezmesi, kekik balı vs, daha sonra bal, badem ve kekik aldık. Hepsinin lezzeti güzel. Daha sonra mavi beyaz otele gittik (http://www.otelmavibeyaz.com/), güzel bir otel, adı gibi, mavi ve beyaz, günü sahilinde geçirdik, restaurantta güzel değişik yemekleri var (kaya koruğu salatası, çağla cacığı, çintar/bir çeşit mantar) fiyatları çok ucuz değil, ama buraya göre, Çeşme’ye Bodrum’a göre bu manzarada bu kalitede gayet makul. Şezlonglar ve şemsiyeler büyük, deniz süper.
Akşam yemeği için yine palamütbüküne geldik, akşamları masaları sahile atıyorlar, bizde dolaşırken organik restaurant diye bir aile işletmesini beğendik, denize sıfır masamıza oturduk. Burada da değişik şeyler yedik, nedir derseniz ; koruk, bademli börülce, tencere yemeği şeklinde sübye, kabak çiçeği dolması, kara sokkan diye ufak değişik bir balık. Burada da hesap makul geldi, denize sıfırlığını da göz  mutfaktakiler profesyonel değil ama çok samimi ve işlerini iyi yapan amatörlerdi.
Üçüncü gün erken kalktım, önce 45 dakikalık kısa bir yürüyüş yaptım, yan koydaki gabaklara kadar (http://www.gabaklar.com.tr/) yürüdüm, yandaki tepeye çıktım, fotoğraflar çektim, dönünce hanımla denize girdik çıktık, sonra kahvaltımızı ettik, deniz için palamütbükünden şaşmadık, çok değişik bir şey yapmadık, aynı şezlongda yattık desem yeridir. Akşam yemeği için yan panyison olan Ortam’da (http://www.ortamdatca.com/) yemek yiyelim dedik (dünden rezervasyon yaptırmıştık, son gün yer bulma şansı hele Cumartesi biraz zor aklınızda bulunsun). Deniz kenarı-denize 45 cm desek daha doğru, dalga gelirse ayaklar ıslanabilir dikkat-rakı, balık, meze, arkadaşlar, hoş sohbet, insan daha ne ister.
Son gün artık dönüş günü, otelde denize girdik, öğlen gibi yola çıktık, dönüş yolunda birçok restaurantta ürünlerini gördüğümüz olive farm (www.olivefarm.com.tr) a uğradık, çok büyük bir zeytinlik, butik bir otel, butik bir zeytin ve türevleri satan mağaza, zevkli, düzenli, doğa ile barışık bir yer olmuş, ülkemizde böyle yerler gördükçe seviniyor insan,  emeği geçenlere saygılarımı iletiyorum. Daha sonra bozburun ayrımındaki mavi pide (www.mavipide.com) da öğlen yemeği molası verdik, otopark full, dışarıdan ufak bir yer, bir girdik içeri (burayı bir sürü blogda gördüğümüz için meraktan durduk birazda) arkada koca bir bahçe, dere akar, derede balıklar, yengeçler. Pideler güzel, ben közpatlıcanlı kuşbaşılı yedim, tavsiye ederim, tatlı olarakda bir tahinli pide yedik ki, aman, bundan sonra oradan geçiyorsak yemeden dönmeyiz, çok net

Sonuç olarak Datça çok güzelmiş, çok sakin, kalabalık değil, havası, denizi, bademi şahane


Herkese keyifli geziler

Como Gölü

Como Gölü

İş için Milan’a gittiğim bir hafta, haftasonuna hanım da Milan’a geldi. Cuma günü biz faniler çalışırken kendisi Milan’ı gezdi. Milan’a gidecekler için otel olarak Milan’ın merkezinde Duomo’ya yürüyerek 5 dakika mesafede Cavalier adlı otelde kaldık. Lokasyon olarak iyi, odalar orta büyüklükte, temiz, kahvaltısı güzel. Akşam yemeği için de restaurant olarak “Valentino II” adlı restaurantı önerebilirim (corso monforte 16 adresinde) ara sokakta önünden geçip gitseniz farketmeyeceğiniz bir yer, içerisi gayet zevkli, fiyatlar makul, kapıda karşılayan ve gece boyunca hesabı ödeyene kadar her müşteri ile tek tek ilgilenen bir şef garsonda diyemeyeceğim takım elbiseli sempatik bir bey var, yemekleri de güzel. Burayı daha önce Milan’da yüksek lisans yapmış bir arkadaşım önermişti, tavsiye ederim.

Neyse biz gelelim asıl gezi konumuza, Milan’dan 1 saat uzaklıktaki Como gölüne (İtalyanca Lago di Como) gitmek için Cumartesi sabahı trene gittik, trenle yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor (kişi başı 2,40 Euro, normal tren). Bu trenin son istasyonu Como. Como aslında göl kenarına kurulmuş bir büyük şehir, fakat göl çok büyük etrafta bir sürü küçük köy var. Biz bu köylerden “Bellagio” köyünde kalıyoruz. Trenden inince minibüs ile bir saat daha yol var, bilet hemen tren istasyonu karşısında satılıyor, o da 3,5 Euro gibi bir rakam.

Yolu şöyle tarif edeyim, toplam 1,5 şerit, sağ taraf yemyeşil, sol tarafta kıvrılarak giden göl (bu gö alıştığımız göllerden farklı, biraz İstanbul Boğazı gibi, iki ayrı bacağı var, bizim kaldığımız köyde birleşip ileri doğru uzuyor) ve bol viraj. 1 saat sonunda konaklayacağımız köye varıyoruz, otelimiz merkezde değil, oteli arıyoruz gelip bizi alıyorlar, kaldığımız otelin adı “il perla panorama”. Biraz tepede, köye yukarıdan bakıyor, odadan göl, karşı tepe, yeşillik, gökyüzü bulutlar herşey gözüküyor, kusursuz ve huzurlu bir manzara, doğal, doğalı bozan bir görüntü yok, kirlilik yok, ses yok, seda yok, şahane. Otel bir aile oteli, sahibi bizi gelip aldı, araba ile 5 dakikada otele vardık, Haziran ayının sonundayız, geçen hafta yüzüyorduk, burası 20 derecenin altı (hafta başında gitmek zorunda kaldığım kuzey İtalya’daki Agordo şehrinde haziran’ın son haftası 6 dereceydi, dağlarda kar vardı, ne gerek var, İzmir’in kışı böyle olmuyor). Otelde odamız yerleştikten sonra tepeden yaklaşık yarım saat aşağı köy yollarından yürüyerek bu çevrenin meşhur villalarından biri olan Villa Melzi’ye varıyoruz. Burası göl kenarında çok güzel bahçesi olan bir villa (bize göre hafiften saray yavrusu). Buranın bahçesine giriş kişi başı 6 Euro, herhalde bu paralarla bu ağaçlar ancak sulanıp bakım yapılıyordur, burada göl kenarında keyifli bir yürüyüş yapıp köy merkezine varıyoruz. Bugün biraz yorgun olduğumuz için başka köylere gitme planımız yok, köyün göl tarafını, diğer tarafını, ara sokaklarını, yokuşlarını, üst taraftaki merkezi her yeri dolaşıyoruz, havanın serin olması bir bakıma iyi rahat rahat dolaşılabiliyor. Akşama doğru otele dönüyoruz. Yemek için ilginç bir seçenek sunuyor otel sahibi, etraftaki bazı restaurantlar gelip araba ile alıyor, yemek sonrası da sizi otele geri bırakıyor (taksiler tüm İtalya genelinde olduğu gibi burada da pahalı) bizde yemek için “Bellagio Sporting Club” adlı mekanı seçiyoruz. Burası bölgenin yaz kış açık (bizim otel 5 ay ile en çok açık kalan otelmiş mesela) tesisi olduğu için turistten ziyade yerlisi bol, bu da yemeklerin güzel olduğu anlamına geliyor. Burada gün boyu yürüyüşün de verdiği açlıkla İtalyanlar gibi önden bir makarna yesem diyorum, hayret hanımında itirazı olmuyor, hemen bi ev yapımı “ emilia romagna tortellini “deviriyorum, üstüne ana yemek olarak değişik et yemekleri, salata, valpolicella adlı bölgenin şarabı (bunu bir İtalyan arkadaşım tavsiye etti, biz turistler daha çok Toskana şaraplarını biliyoruz, bunu dene seversin dedi, gerçekten de güzel, aklınızda olsun). Dönüşte restaurant sahibi kendi Fiat 500 ü ile bizi otele bıraktı, değişik bir deneyim oldu.

Pazar sabahı uyandık, hava şahane, yaz gelmiş, önce otelin pek şahane manzaralı terasında güzel bir kahvaltı yaptık, akabinde merkeze indik (otel shuttle servis ile bırakıyor), mid-lake shuttle denen gölün ortasındaki köyler arası dolaşan vapura bilet aldık (detaylı bilgi için www.navigazionelaghi.it )

kişi başı 15 Euro, gün içinde istediğiniz kadar binebilirsiniz, saat başı bir köyden binmek mümkün, püfür püfür göl manzaralı vapur seyahati. Önce Tremezzo’ya gittik, burada pek bir şey yok, vaktiniz yoksa es geçin, daha sonra Varenna köyüne gittik, burası çok güzel, renkli evler, çarşısı, köyün üst tarafı, pazarı vakit geçirmek için eğlenceli bir yer, yürüyüş yaptık, alışveriş yaptık, yemeğimizi yedik, bruschetta ve risotto, ikisi de lezzetliydi (göl kenarında varenna cafe) dondurmamızı yedik, daha sonra karşı kıyıya geçtik bu sefer Menaggio köyüne vardık, burası da güzel, ufak bir meydanı, göl kenarı uzunca yürüyüş parkuru ile görülmeye değer. Akşamüstü köyümüze geri döndük. Akşam yemeğini otelde yemeye karar verdik. Akşam bizi alan bey gitti (kendisi otel sahibesinin oğlu) en az 70 yaşında ama gayet bakımlı, kibar ve enerji dolu otel sahibesi ile sadece İtalyanca konuşan ve siz ne anlatırsanız anlatın kendi istediğini getiren huysuz İtalyan aşçı teyzeye kaldık, şunu yedik diyemeyeceğim, ne gelirse onu yedik daha doğru olur, ama yemekler güzeldi, çorba vardı, salata güzeldi, tatlı güzeldi, hepsi az önce yapılmış taze ev yapımı yemeklerdi, daha sonra göl manzaralı bir şezlonga kurulup hafif bir müzik açtık, şarabın kalanını içtik, buraya mı yerleşsem acaba?

Son gün Pazartesi, bugün bir aktivite yok, eve dönen uzun bir yol var. Otobüs ile Como, Como’dan tren, arada in bin, Malpensa Express ile havaalanı, İstanbul’a in, İzmir uçağına bin, eve git, yaklaşık 10 saat sürdü. Keyifli bir gezi oldu.

Como gölüne giderseniz Como merkez’den ziyade gölün orta tarafındaki gölleri gezin derim vaktiniz varsa

Herkese keyifli geziler

Bozburun

Bozburun


İzmirden sabah erken çıktık yola, 4 saat sürüyor yol. Bozburuna gelince konaklayacağımız Baldan Suites teknesi bizi karşıladı, otele araba gitmiyor, denizden ulaşım var sadece. 5 dk süren kısa bir yolculukla otele ulaştık. 10 odalı butik bir yer bir yanında sabrinas house diğer yanında karia bel oteli onunda yanında bozburun yelken klubü var. Önce odamıza çıktık, bu çevredeki tüm oteller yamaca kurulu, biraz merdiven çıkmal gerekiyor, iyi bir egzersiz. Odaya girince sürpriz oldu, oda yaklaşık 70 m2, büyük bir balkon, sağlam bir deniz manzarası, balkonda şezlong, sahile inmeyip balkondada kalınabilir o derece, ama tabii ki sahile indik, sahil 10 tane sezlong olan tahtadan bir plato, kumsal beklentisi olmasın, deniz sahane, cok temiz, butun gun sahilde yuzup kitap okuyarak gecti. Bu arada konaklama yarım pansiyon, aksam yemeginde ictikleriniz ekstra, gunduzde güzel aperatif yemekler var, fiyatları makul

Aksama dogru birazda odanin keyfini cikaralim dedik, balkonda dinlendik, manzaraya karşı birşeyler içtik, yan otelde düğün var, tepeden kayıkla gelin ve damadın gelişini seyrettik, akşam yemeği için aşağı indik. Mezesi, salatası, yemeği, tatlısı bence güzeldi, sürekli birileri ilgileniyor, tek eleştiriyi şarap fiyatlandırmasına yapacağım, fiyatlar ederinden biraz yüksek kalmış

İkinci gün yine bütün gün sahildeydim, yüzerek diğer otelleri gezdik, dinlendik

Üçüncü gün (ki kendisi pazartesi olur) haftaiçi alışkanlık kalktı , kalkınca hanım uyurken hadi denize gireyim dedim, tam 8 de mesai başlarken bende suya atladım, sanırım hayat böyle daha keyifli, yüzdüm de yüzdüm, sonra kahvaltı, deniz

Öğleden sonra bizimle birlikte bir çift misafiri daha otelin teknesi karşıdaki kumsala götürdü, orada biraz yüzdük, tekne ile dolaştık yaklaşık bir saat

Kısa ama keyifli 3 günlük haftasonu tatili bitti, izmire doğru yola koyulduk  

Herkese keyifli geziler




Gümüşlük Bodrum

Gümüşlük


Daha önce Bodrum'un değişik yerlerinde kalmıştık ama Gümüşlükte hiç kalmamıştık, bu seferde değişiklik olsun diyerek burayı denedik

Özak pansiyonda konakladık

Pansiyonun yeri güzel, kendine ait plajıda var, fakat denizi güzel diyemeyeceğim, taşlık bir deniz, yan taraflarda biraz daha kumlu plajlar var, ama öyle beyaz kumlu muhteşem bir deniz beklentisi olmasın. Pansiyonun bahçesi bence plajından daha güzel, büyük mobilyaları ağaçların altına çekip doğal bir gölgede yayılmak daha keyifli. Kafa dinlemek, kitap okumak için müsait. Gündüz pansiyonda dinlendik, akşamüstü yürüyerek gümüşlüğe gittik (5 dk) gümüşlük sahili güzel ama her balıkçının tek tek davet etmesi bir süre sonra sıkıcı oluyor. Çarşısı güzel, küçük küçük dükkanlarda genel olarak zevkli şeyler satılıyor, balkabağı ışıklandırmalar çok değişik. Akşam yemek için oteli tercih ediyoruz, otelin yemek fiyatları makul, yemeklerde lezzetli, özellikle gümüşlük merkezin kalabalığı ve dip dibe oturulması size cazip gelmiyorsa koyun diğer tarafı iyi bir alternatif olabilir. Ertesi sabah erken kalkıp köyde yürüyüş yaptım esnaf dükkanları açarken, akşam balıkçılara gelen kalabalık bu sefer sabah kahvaltıya gelen kalabalığa dönüşmüştü

Gündüzde otelin bahçesinde yayıldık, akşamüstü de pansiyondan çıktık. Gümüşlüğe araba ile 2 dk mesafede olan limon adlı kafeye baktık, içi ve manzarası güzel, aslında buraya birgün öncede gidecektik ama internetten bakınca yıllar içinde kalite bozuldu fiyatlar arttı gibi çok yorum okuyunca emin olamadık, deneseydik bari dedik, günbatımında manzarası çok güzel oluyormuş

Pansiyon ile ilgili belirtmek istediğim birşey var

Yeri güzel, yemekler lezzetli, personel ilgili ve sempatik

Fakat; Odalar mutlaka elden geçmeli, oda 1980 den kalmış , klima yok pervane var, sempatikte olmuş, televizyon yok, olsa da seyretmezl belki, ama 30 yıllık taşlar, o kadar eski tahta kapılar, eskimiş aynalar görünce insan verdiği paranın karşılığını aldığını düşünmüyor çünkü 70€ fiyatı var, ya çok daha ucuz olur bu paraya daha ne bekliyordun denir yada biraz odalar elden geçirilir, sanırım gümüşlükte 160 civarı yatak kapasitesi varmış buda herhalde arz talep dengesini pansiyonlar lehine bozmuş.

Bir daha ki sefere köyün içinde diğer tarafa doğru denize bakan balkonu olan küçük evleri deneyeceğiz bakalım onlar nasıl çıkacak

Antakya Antep Urfa

23 nisan tatilini birlestirip 4 gunluk kisa bir tatile ciktik

Cumartesi sabahi 6.45 ucagi ile adanaya gittik

Havaalanindan da 5 dk mesafeye sabit tarife ile 20 tl verip otogara gectik

Has turizmden kisi basi 25 TL verip antakya icin otobus biletlerini aldik. Sansimiza otobusun en on koltuklari dustu, yol keyifli, cevre bekledigimizden cok daha yesil, ekspes otobuslerde varmis galiba ama bizimki hatay dortyola kadar otobandan gidip sonra hatay, iskenderun, belen gecidi uzerinden gitti, 9.15 otobusu 12.40 gibi vardi, normalde de 3 saat suruyormus.
 
Garajdan da 22 tl verip sehir merkezinde kalacagimiz liwan otele geldik (http://www.theliwanhotel.com/). Otel eski bir tas bina, tavanlar yuksek, yerler eski taslardan, kaldigimiz oda da balkonlu guzel bir odaydi. Liwan evin avlusuna bakan yuksek duvar anlamina geliyormus. Esyalari birakip dogru yemege ciktik. İstikamet anadolu restaurant (http://www.anadolurestaurant.com.tr/). Burada humus, icli kofte, kekik salatasi ile basladik, tepsi kebap ile devam etik. Yemekler guzel, fiyatlarda makul.  Yemek sonrasi vurduk kendimizi yollara. Once ulu camiiyi gezdik, alistigimiz camilerden farkli bir mimarisi var, gormeniz lazim. Buradan uzun carsiya girdik, izmirliler icin benzetmek gerekirse kemeralti kalabaliginin aynisi, bir suru kunefeci var, peynirci, kasap, sabuncu vb..dukkanlarda buyuk doner bir levha uzerinde kunefenin tel kadayifi gozunuzun onunde yapiliyor. Kunefe yemek  icin uzun carsi icindeki mangalda kunefe yapan Salih  Ustaya gitmenizi siddetle tavsiye ederim, ufak bir yer, 5-6 masasi var. Kunefe koca tepsilerde gozunuzun onunde yapiliyor, mangalda, lezzeti acaip, kunefe de zirveyi bulduk diyebilirim. Buradan cikinca carsiyi dolasmaya devam ettik, carsinin bitisinde labib-i neccar camisini gezdik, ilginc bir hikayesi var, isanin havarilerinden biri adina yapilmis bana cok ilginc geldi. Buradan cikinca kurtulus caddesi uzerinde yuruyerek ayni alana toplanmis sinagog, kilise ve caminin oldugu bolgeye geldik. Kiliseyi gezdik, burada her evin, kilisenin, caminin bir avlusu var, avlular da yemyesil, portakal agaclari cok guzel. Bu arada bu kilisenin bahcesinden ust kata cikinca kilise ve cami minaresini ayni karede fotograflama imkaniniz var. Bir sonraki duragimiz antakya muzesi oldu (http://muze.gov.tr/hatay), icindekiler daha buyuk bir muzeye tasiniyormus bu sebeple cok uzun bir gezi olmadi ama gelmisken gorulmesi gereken bir yer. Muzeden sonra ortodoks kilisesini ve icindeki resim sergisini gezdik, daha sonra protestan kilisesine gittik ama o kapaliydi (herbirinin saatleri farkli biraz sans isi anladigim kadari ile). Buradan hukumet konagi onunden (cok guzel bir bina) asi nehrinin kenarina indik, karsi kiyidaki parkin icinden dere kenarinda kisa bir yuruyus yaptik. Yemege devam etmek uzere tekrar uzun carsiya girdik, burada kasaptan eti alip kasaba oturuyorsunuz, pisirtip geliyorlar, bizde poc kasabina oturduk (http://www.pockasabi.com/), kagit kebabi yedik (tepsi kebabi daha domates soslu, bu daha sarimsakli biberli sossuz bir kebap ama biraz daha agir). Kebaptan ve birkac saatlik yuruyusten sonra artik derman kalmadi, otele donup biraz dinlendik. Aksam yemegi icin eski bir konagin restorasyonu ile restauranta cevrilen syeyka'ya gittik (http://www.sveyka.com/page1_tr.asp) (rezervasyon yaptirsaniz iyi olur) burada guzel yemekler vardi, limonlu maydanozlu tahin, babagus (patlicanli bir meze), kiraz kebabi,salata, ama gun boyu durmadan yedigimiz icin buradaki yemekleri tam bitiremedik
 
Sabah otelde guzel bir kahvalti yaptik, bolgenin guzel kucuk kirma yesil zeytinlerinden kac tane yedim bilemiyorum, cekirdegi cikarilmis geldigi icin arkamda delilde kalmadi hahaha. Kahvalti sonrasi 9 otobusune binerek antakyadan gaziantepe gittik. Kisi basi 20 tl, yol 4 saatten biraz uzun suruyor. Antepe inince inanmayacaksiniz ama yine acikmistik, taksi ile otelimize gittik, otogardan yaklasik 20 tl tutuyor, kaldigimiz yer hidiroglu konagi, (http://www.hidiroglukonak.com/) yeni acilmis diyebiliriz, yine eski bir konaktan donusturulmus bir otel, odamiz gayet buyuk ve guzel, orijinaline benzer restore edilmis, guzel olmus, odanin numarasi yok, adi var; gorumce odasi, eskiden evin gorumcesi burada kaliyormus, 3 u avluya, 4 u sokaga bakan 7 penceresi var. Biraz dinlenip otel sahibi ile kisa bir sohbet sonrasi yemek icin cikiyoruz. Otelin yeri taksi ile gelince biraz garip ve sapa gibi geliyor ama aslinda cok merkezi bir yer. Otelden cikip yemek icin imam cagdasa gittik (http://imamcagdas.com/). Ben boyle bir yere cok denk gelmedim, boyle bir kalabalik, boyle bir garson kosusturmacasi bravo valla, bir masa kac kere donuyordur gunde tahmin edemedim. Yemekte findik lahmacun, gavurdagi salata, kasede kepce ile icilen ayran, bir simit kebabi birde kusbasili ali nazik yedik, ustunede tabii ki baklava. Yemek sonrasi zincirli bedesten carsisini dolastik, buradan tarihi tahmis kahvesine gittik (www.tarihitahmiskahvesi.com), menengiç kahvesi ve zahter çayı içtik, otururken 5 kişilik bir fasıl ekibi geldi, etrafa nese sacip gittiler, buradan cikinca biraz daha etrafi dolastik, daha sonra emine gogus mutfak muzesine gittik (giris kisi basi 1 tl) yemek seviyorsaniz burasi ilginizi cekecektir (antepteki tüm turistik yerler için www.discovergaziantep.com sitesinden detaylı bilgi alabilirsiniz), iceride yerel yemekler ile ilgili bilgiler, resimler, mutfak malzemeleri, canlandirmalar var, ilerleyen donemlerde bu yemeklerin yapilacagi bir yerde yapacaklarmis. cikista yagmur basladi, hizlica otele donup biraz dinlendik. Aksam yemegi icin yine yerel lezzetleri tadabilecegimiz asina restauranta gittik (http://www.asinagaziantepmutfagi.com/). Yuvalama corbasi, anali kizli corbasi ictik degisiklik olsun diye, baska seylerde yedik, tatli olarak kare baklava yedik, kaymakla yapiyorlarmis buda guzeldi, 2.gun sonunda kac kilo aldik bilemiyorum.

Ertesi sabah 8.30 gibi kahvaltiya indik, bizim icin bir masa hazirdi, bizde oturup masadakileri yemeye basladik, sonra antep peyniri geldi (salamura peynirmis, yenilecegi zaman birgun suda tuzu salsin diye bekletiyorlarmis, masaya da sicak su icinde geldi, yumusak ve lezzetli bir peynir) su boregi geldi, fistikli katmer geldi, kahvalti guzel oldu yani, antepte oldugumuzu hissettik, sabah 8.30 da katmer yiyince bir enerji geliyor tabi insana. Kahvalti sonrasi otelin altindaki magarayi gezdik, ilginc bir yer, bildiginiz magara, bizim odanin yeralti, restorasyon sirasinda ortaya cikmis, eskiden buradan kaleye kadar tunel varmis. Bugunku planimiz araba kiralayip urfaya gitmek. Araba kiralama sirketi geldi ama araba karsiligi bos senet isteyince anlasamadik ;-). Sagolsun otelin sahibi Ali bey hemen ilgilendi baska bir firmadan bulduk, araba gelene kadar otelin tam arkasindan baslayan bey mahallesini gezdik, eski evler restore edilmis, dar sokaklar, gezmek ve fotograf cekmek icin birebir. Burada ilginc birsey var, cumbalar sac kapli, kisin sogugu kessin diye ahsabin ustune sac kapliyorlarmis, ev kapilarida metal bu arada.
 
Araba gelince urfaya dogru yola ciktik, sehir merkezinden otobana cikmak 15 dk surdu, sonrasi yaklasik 160 km, suresi artik kacla gittigiize bagli. Otoban cikisi yonlendirmeler ile balikli golu kolayca bulduk. Hikayesi ilginc, merak edenler internetten cok detaylica bulabilirler. Dolasirken yanimiza ortason ogrencisi mustafa geldi,  ben anlatayim size dedi anlatti birseyler, buyuyunce ya gs kalecisi olacakmis ya da rehber, sempatik bir cocuk, bir ara baska bir cocuk geldi, ortaklarmis, o da isterseniz urfa turkusu soyleyeyim dedi ama cok ilgi goremeyince gitti. Balikli golu ve yanindaki camiyi gezdikten sonra biraz ilerideki eski hanlara gittik, gorulmesi gerekli ilginc bir carsi, gezerken aciktigimizi farkettik, bir cigerciye oturup ciger yedik. Hava yagmurlu oldugu icin urfa gezimizi biraz kisa tuttuk ve donus yoluna gectik. Donus yolunda halfetiye ugradik (otoban halfeti cikisindan yaklasik 30km) burasi acaip bir yer, benim icin cok sasirtici bir cografya. Ataturk baraji ile ....baraji arasindaki gol gibi birsey ama aslinda firatin bir kolu, insan mudahalesi ile su seviyesi yukseltilmis, yanlis anlamadiysam 15 koy sular altinda kalmis, tekne gezdik, tekneyi kullanan kisinin anlattiklarina gore bu gol yaklasik 90 km uzunlugundaymis,  15 ayri balik turu yasiyormus, cok eskiden beri yerlesim olan bir bolgeymis. Tekne ile gezerken sizi sasirtacak bir doga, cok eskiden kalma bir kale, terkedilmis evler ve batmis koyler goruyorsunuz, bir koydeki caminin sadece minare kalmis mesela. Teknelere de deginmek lazim, arabanizi parkedince sizi tekneciler karsiliyor, yazili bir tarife yok, yani kaziklayacak adam ariyorlar ve turizmin yeni gelistigi bir bolgede bence hem ayip ediyorlar hemde kendilerine zarar veriyorlar, soyle ornek vereyim bize ilk fiyat 100 tl verildi, en son 2 kisi toplam 20 tl odedik. Gelmisken bu koyude mutlaka gezin bu arada, gol kenarinda yuruyus parkuru var, bu sene bir asma koprude yapmislar, bu tarafa yolu dusenlerin gorulecek yerler listesine eklemesini tavsiye ederim.  Halfetiden cikinca (otoban cikis-halfeti-koyde dolasma-tekne turu-otobana geri donus araba ile yaklasik 3 saate yakin bir zamaninizi alabilir) otobandan antepe geri donduk, bir gunde 400 km den biraz fazla bir yol yapmis olduk. Antepe dondugumuzde saat 8 olmustu, hemen aksam yemegi icin disari ciktik, otel sahibi ali bey parktaki antep evi'ni onerdi ( hatta evine giderken bizi arabasi ile kapisina kadar birakti) burada da daha once denemedigimiz kuru patlican dolmasi, alacali corba, eksili kofteyi denedik. Cikista da bayazhan adli tarihi konagin altindaki dukkandabaklava yiyip otele donduk, 3.gun sonu, hergun birkacyuz km yol yapmaktan yorulduk artik.
 
Geldik tatilin dorduncu ve son gunune. Sabah otelde kahvalti ettik, sonra dolmusla (otel-dolmus duragi 3 dk) 3,5 tl verip zeugma muzesine gittik (http://www.muze.gov.tr/gaziantep), burasi bugune kadar gezdigimiz en guzel muzelerden biri, acaip, antepe geldiyseniz mutlaka gorun, muze ucreti kisi basi 8 tl (isbankasi sagolsun ne antakyada ne burada muze ucreti odemedik) girince once kisi basi 3 tl verip 3 boyutlu filmi seyrettik, sonrada kisi basi 5 tl verip 40 ayri mozaigin anlatildigi sesli rehberi kiraladik (iyiki kiralamisiz diyorum, cok daha anlamli bir gezi oldu) bu arada muzeler pazartesi kapali aklinizda olsun. Muze gezisi 2saat kadar surdu, cikista muze magazasinida gezdik, guzel olmus, ama bir erkek tshirti yada zeugma fincani olmamasi cok ilginc. Muze gezisi sonrasi istikamet muzenin 3 sokak arkasindaki halil usta (www.kebapcihalilusta.com), kebapci, cok secenek yok ama kebaplar super, meze yok, fiyat listesi yok, salatasi ayrani guzel, biz kusleme ve kusbasi yedik (arada iki de ikram geldi) biz oturdugumuzda 20 kisi vardi, 10 dk sonra 100 kisi daha geldi, muzeye geldiyseniz halil ustaya ugramadan sonmeyin derim

Muze ve kebap sonrasi dolmusla sehre donduk, ilk hedef sobyetci zeki inal, gittik yedik, pek guzel, burada tatlilar genelde kaymakli, surup ya yok ya da cok az, sonuc cok basarili ve bir o kadar da hafif tatlilar. Tatlidan sonra kisa bir yuruyus ile bakircilar carsisina girdik, ilginc bir yer, gormek lazim, fistiklari, isotlari buradan aldik, akabinde kahvemizi icmek icin tekrar tahmis kahvesine gittik, cikista imam cagdastan hediyelik baklavalarimizi da aldik sonra yenecekler serisinin son halkasini tamamlamak icin katmerci zekeriya ustaya gittik, ama yiyemedik, katmer 13.30 gibi bitiyormus, usta cay ikram edeyim dedi ama tesekkur ederek ayrildik, once katmer sonra sobyet yapilmasi daha iyi olacakmis, kisa bir mola icin otele donduk. Otelde biraz dinlendikten sonra tekrar ciktik, kalenin cevresini dolastik, gumruk hana gittik, burasi restore edilmis, icerisi cok duzenli ve degisik (ahsap, yemeni, el isi, mozaik, tespih, ebru vb) is alanlarindan birer magaza var, avlusundaki kahvede dibek kahvemizi ictik (iki degisik kahveyi ayni fincanda yapmislar, kahve ustten bakinca iki renk, benim icin yeni birsey oldu). Buradan cikip karsisindaki magarali baska bir hana gittik, cam muzesine gittik, ama muzeye girmedik, hediyelik esya dukkanini gezdik, el yapimi cam kolyeler cok guzeldi, gezdik yorulduk, yine baklava yedik :-) saka degil, bu tatil hanimda kendini asti. Biraz daha dolastik, aksam yemeginde hafif birseyler yedik, otele donduk, maalese artik tatilimiz bitti, ali bey bizi havaalanina birakti, yolda antep hakkinda degisik seyler ogrendik.
 
Bu tatilden aklimizda neler kaldi dersek
Adana- antakya ve antakya- antep arasi otobusculer kac saat derse program yaparken yarim saat daha ekleyin
Antakyada merkez ufak yuruyerek rahatca geziliyor
Antepte sehrekustu diye bir semt var
Antep insani cok sicakkanli ve kibar
Eksi konaklarda kalip sahipleri ile sohbet etmek sehir hakkinda bircok sey ogrenme imkani veriyor
Zeugma muzesi
Halfeti
Urfa eski hanlar
Kare baklava
Kusleme










Ayvalık Cunda

Yaz yaklastikca seyahatlerimizde basladi

Daha once cundada kalmistik bu seferde Ayvalik'ta kalalim dedik, otel olarak macaron konagini sectik www.macaronotel.com  (ayvalikta otelin bulundugu semtin adi macaron, sahilde iceri girdiginiz zaman dar ara sokaklarin eski rum evlerinin bulundugu bolge) Burasi eskiden papazin eviymis, daha sonra bir mimar alip restore etmis, guzelde yapmis, odalari guzel yuksek tavanli, bahceside sirin olmus, bir kisi vardi calisan ama herseyede yetisiyordu, unutmadan bahcede cookie var, cooker cinsi bir kopek, biraz oyun iki kurabiye ile en sevdigi misafir olabilirsiniz

Otele esyalari birakip disari ciktik hemen, daha once hep sahilini gordugumuz ayvaligim bu sefer ara sokaklarina vurduk kendimizi, dolasmak ve fotograf cekmek icin gayet eglenceli, kucuk eski bir kahvede birseyler ictik, carsida lor peynirli baklava ve hosmerim yedik (denemeli) antikacilar carsisini dolastik, boyle avare avare dolasmak eglenceli oluyor, insanin kafasi bosaliyor. Yorulunca otele donduk, bahcede vakit gecirdik biraz, cookie ile oynadik. Aksam yemek icin cunda adasina gittik, bi seferki tercihimiz cunda balikevi. Burasi deniz kenari degil, iceride. Baliga girmeden direk sahane mezelere vurduk kendimizi

Nelermi yedik?

-Hardal, turp ve zahar otlarindan yapilan sicak ot tabagi
-Sutlu bakla
-Girit salatasi
-Enginar salatasi
-Yufkaya sarili karides
-Begendili ahtapot

Hepsi sahaneydi, herkesin damak zevki farklı olabilir tabii
 
Ertesi gün sabahtan Cunda'dan alışveriş yaptık, zeytin ve peynir aldık, aldığımız yerlerin adını hatırlamıyorum ama büyük kırma zeytinleri hala yiyoruz, keçi peyniri de güzeldi aldığımız, vakumladılar orada yolda bozulmadı. Alışveriş sonrası taş kahvede türk kahvesi de içtikten sonra hadi dedik Zeytinbağı'na gidelim. Bu blogda en çok yazdığım yer burası oldu herhalde, kazdağlarına giderken ayvalıktan yaklaşık 50 dk ileride çamlıbel köyünde bir otel, biz otelinde hiç kalmadık hep yemeğe gidiyoruz, hep güzel ve değişik şeyler yiyip mutlu bir şekilde dönüyoruz
 
Bu gidişimizde
-Fume lor (kaymak gibi ama tütsülü bir tadı vardı, ilk defa yedim)
-patlıcanlı roka
-ahtapotlu pilav
-lor koftesi
-mini file
-portakal & çilek suyu
 
yine güzeldi, bu tarafa gidince yine gideceğiz
 
İzmir ve çevresinde yaşıyorsanız iki günlük kısa bir tatil yapıp kafayı boşaltmak için güzel bir seçenek
 
herkese keyifli geziler
 

Sapanca

Sapanca


Cumartesi oglen gibi sapancaya vardik. Sapanca universitesi uygulama otelinde kaliyoruz, guzel bir otel, hava kapali ve soguk. Once sapancada yasayan ama bugun tasinan arkadaslarimiza ugradik, gezilecek yerleri konustuk, bacce diye bir yer onerdiler, gol kenarinda. Yemekleri fena degil, manzarasi guzel, yesillikler icinde, tamamen camdan yapildigi icinde cok ferah, somineside var, bahcede ordekler, iskele, hava daha guzel olsaydi daha da keyifli bir yer olabilirdi. Uzun bir yemekten sonra biraz yuruyelim dedik, richmond noa otelin oraya gittik, sahilde yuruduk biraz, sonra otele richmond otelde sicak cikolata ictik (sicak cikolata adli basarisiz birsey desek daha dogru olacak) otelin yeri, dizayni cok basarili, lobide calan piyano ve arpta insana huzur veriyor. Aksam icin yapacak enteresan birsey bulamayinca sinemaya gittik.

Pazar gunu hava cok daha iyi, hem sicak hem gunesli. Once sasa adli kahvalti yerine gittik, TEM den de girisi olan gole biraz yukaridan bakan guzel bir yer. Biz biraz daha manzara gorelim diye ust kata ciktik, kahvalti kisi basi acik bufe 20 tl, hizmet guzel, kahvaltida super seyler orta karar diyelim. Yemekten sonra hemen sasa'nin alt tarafina indik, burada yuruyus ve bisiklet parkuru var (istanbulun anadolu tarafinda oturan birisi bir saatte buraya rahatlikla gelebilir, araba park yeride var) gol kenarinda yuruyus yaptiktan sonra arkadaslarimizin tavsiye ettigi "lale otel" e gittik, burasida gol kenarinda, iskelesi var, yuruyus ustune burada da bir kahve ictik, gol manzarasi, guzel hava, kahve, guzel seyler bunlar.

Buradan cikinca birlikte geldigimiz arkadaslarimizin daha once gittigi masukiye'ye gittik (sapancadan istanbul istikametine dogru araba ile 15-20 dk) burasi ortasindan dere akan bir vadi, biraz yuruyus yaptik (parkur biraz yokus yukari) hava cok temiz, surekli akan su sesi var, yuruyus icin keyifli, yemek icin sagli sollu restaurantlar var, biri haric hicbirinin bira bile satmamasi izmirde yasayan kisiler olarak bize biraz ilginc geldi, ruhsat sorunu varmis, agaclar kesilmis, dere yatagi duzeltilmis, yeni yerler yaratilmis, hic sorun olmamis ama biraya gelince ruhsata takilmis, ilginc. Tek bira satan yere oturduk, burasida cok super diyemeyecegim, bira patates diyorsun adam muessese kurali var bira iceceksen yemek yemen lazim diyor, kordondan gelen birinin anlamasi zor bir muessese ne diyim ;) fiyatlarda ortalama, en sonunda yemek sonrasi gelen patates guzeldi ama onuda belirteyim. Buradan da cikinca kisa haftasonu tatili bitti, yeni degisik yerler gormus olduk


Herkese keyifli geziler